a living - Turkish English Dictionary
History

a living

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Meanings of "a living" in Turkish English Dictionary : 1 result(s)

English Turkish
General
a living n. geçim

Meanings of "a living" with other terms in English Turkish Dictionary : 122 result(s)

English Turkish
General
struggle to earn a living n. geçim derdi
the problem of earning a living n. boğaz derdi
the struggle to make a living n. geçim derdi
living in a foreign country n. yabancı bir ülkede yaşama
a rational person living in the real world n. gerçek dünyada yaşayan aklı başında bir insan
living quarters (in a house) n. yaşama alanı
scrape a living v. zar zor geçinmek
struggle to make a living v. geçim derdine düşmek
scramble for a living v. yaşam savaşı vermek
depend on somebody for a living v. eline bakmak
make a living v. geçinmek
eke out a living v. kıt kanaat geçinmek
earn a living v. geçinmek
eke out a living v. kıtı kıtına idare etmek
scratch a living and pay one's bills v. geçim derdine düşmek
earn a living v. hayatını kazanmak
make a living the hard way v. ekmeğini taştan çıkarmak
make life a living hell for v. dünyayı haram etmek
maintain a standard of living v. hayat standardı tutturmak
maintain a standard of living v. yaşam standardı tutturmak
make a living v. hayatını kazanmak
provide a comfortable living for someone v. gül gibi bakmak
depend on somebody for a living v. (geçinmek için) eline bakmak
provide a comfortable living for someone v. birisine rahat bir hayat sağlamak
Proverb
a living dog is better than a dead lion aslanın ölüsünden tilkinin dirisi yeğdir
Colloquial
a living death n. cehennem hayatı
a living death n. çekilmez hayat
a living hell n. gerçek cehennem
a living death n. ölümden beter bir yaşam
a living hell n. tam bir cehennem
a living hell n. yaşanılmayacak kötü bir yer veya durum
paint houses for a living v. geçinmek için evleri boyamak
paint houses for a living v. evleri boyayarak geçimini sağlamak
for a living expr. geçinmek için
for a living expr. geçimini sağlamak için
Idioms
a living death n. acı dolu bir hayat
struggle for a living n. boğaz kavgası
a living legend n. yaşayan efsane
a living doll n. çok iyi kimse
a living doll n. çok tatlı/cana yakın kimse
a living doll n. dost canlısı kimse
a living doll n. cömert kimse
a living doll n. asil kimse
a living soul n. (hayattaki) bir kişi
a living soul n. (yaşayan) bir şahıs
a living soul n. (bu dünyadaki) bir kimse/insan
make someone’s life a living hell v. birinin hayatımı cehenneme çevirmek
turn someone's life into a living hell v. birinin hayatını cehenneme çevirmek
make a living by doing something v. geçimini bir şeyden çıkarmak
earn a living for the family v. evine ekmek götürmek
earn a living for the family v. evi geçindirmek
make a living from something v. geçimini bir şeyden çıkarmak
earn a living for the family v. eve ekmek götürmek
earn a living for the family v. evini geçindirmek
make a living from something v. ile geçinmek
make a living by doing something v. ile geçinmek
make a living by writing v. kalemiyle yaşamak
not tell a (living) soul v. kimseye söylememek
make a living from something v. -den geçimini sağlamak
make a living by doing something v. -den geçimini sağlamak
make a living out of (doing) (something) v. geçimini (bir şeyden/bir şey yaparak) sağlamak
make a living out of (doing) (something) v. (bir şeyden/bir şey yaparak) geçinmek
make a living out of (doing) (something) v. (bir şey yaparak) yaşamak
make a living out of (doing) (something) v. ekmeğini (bir şeyden/bir şey yaparak) kazanmak
think the world owes (one) a living v. ekmek elden su gölden devam edeceğini sanmak
think the world owes (one) a living v. çalışmadan hayatını sürdürebileceğini düşünmek
think the world owes (one) a living v. hiçbir şey yapmadan rahatça yaşayabileceğini düşünmek
think the world owes (one) a living v. çalışmadan rahat ve refah içinde bir yaşamın hakkı olduğunu düşünmek
think the world owes (one) a living v. çalışmadan/emek vermeden kazanabileceğini düşünmek
think the world owes (one) a living v. emek vermeden yemek olabileceğini sanmak
think the world owes (one) a living v. çalışıp çabalamadan birilerinin üzerinden geçinip gidebileceğini düşünmek
think the world owes you a living v. ekmek elden su gölden devam edeceğini sanmak
think the world owes you a living v. çalışmadan hayatını sürdürebileceğini düşünmek
think the world owes you a living v. hiçbir şey yapmadan rahatça yaşayabileceğini düşünmek
think the world owes you a living v. çalışmadan rahat ve refah içinde bir yaşamın hakkı olduğunu düşünmek
think the world owes you a living v. çalışmadan/emek vermeden kazanabileceğini düşünmek
think the world owes you a living v. emek vermeden yemek olabileceğini sanmak
think the world owes you a living v. çalışıp çabalamadan birilerinin üzerinden geçinip gidebileceğini düşünmek
think something/someone owes you a living v. birinin/bir şeyin sana bakmakla yükümlü olduğunu düşünmek
think something/someone owes you a living v. birinin/bir şeyin sana bakmak zorunda olduğunu düşünmek
think something/someone owes you a living v. çalışmadan birinin/bir şeyin üzerinden geçinebileceğini düşünmek
be living in a fool's paradise v. hayal dünyasında yaşamak
be living in a fool's paradise v. rüyalar aleminde yaşamak
make a living from v. geçimini (bir şeyden) çıkarmak
make a living from v. ile geçinmek
make a living from v. '-den geçimini sağlamak
make a living from (doing) (something) v. geçimini (bir şeyden/bir şey yaparak) sağlamak
make a living from (doing) (something) v. kendini (bir şey yaparak) geçindirmek
make a living from (doing) (something) v. (bir şeyle/bir şey yaparak) geçinmek
make a living from (doing) (something) v. (bir şey yaparak) yaşamak
make a living from (doing) (something) v. ekmeğini (bir şeyden/bir şey yaparak) kazanmak
living a life of ease expr. ekmek elden su gölden
someone or something owes you a living expr. birinin/bir şeyin üzerinden geçinme
someone or something owes you a living expr. birinin/bir şeyin sırtından geçinme
someone or something owes you a living expr. ekmek elden su gölden geçinme
not a living soul in sight expr. yakınlarda/etrafta kimsecikler yok
not a living soul in sight expr. görünürde kimsecikler yok
not a living soul in sight expr. yakınlarda/görünürde hiç kimse yok
not a living soul in sight expr. etrafta/görünürde bir allah'ın kulu yok
(think) the world owes you a living expr. emek vermeden yemek olur (sanmak)
(think) the world owes you a living expr. hiçbir şey yapmadan rahatça yaşayabilirim (sanmak)
(think) the world owes you a living expr. ekmek elden su gölden devam edebilirim (sanmak)
(think) the world owes you a living expr. çalışıp çabalamadan birilerinin üzerinden geçinip gidebilirim (sanmak)
Speaking
what do your parents do (for a living)? expr. ailen ne iş yapıyor?
what do your parents do (for a living)? expr. aileniz ne iş yapıyor?
what do your parents do (for a living)? expr. annen baban ne iş yapıyor?
what do your parents do (for a living)? expr. anneniz babanız ne iş yapıyor?
what does your father do for a living? expr. baban ne işle uğraşıyor?
what does your father do for a living? expr. baban ne iş yapıyor?
not a living soul expr. bir allah'ın kulu (yok vb)
not a living soul expr. hiç kimse
what do you do for a living? expr. geçiminizi sağlamak için ne iş yapıyorsunuz?
I make a living at this expr. hayatımı bu işten kazanıyorum
not a living soul in the house expr. evde kimsecikler yok
have you been living under a rock? expr. mağaradan yeni mi çıktın?
have I been living under a rock or something? expr. mağaradan yeni çıkmış falan değilim
have you been living under a rock? expr. mağaradan yeni mi çıktın sen?
what do you do for a living? expr. ne işle meşgulsün?
what do you do for a living? hayatını idame ettirmek için ne yapıyorsun?
what do you do for a living? işin ne?
what do you do for a living? ne işle meşgulsünüz?
what do you do for a living? ne iş yapıyorsun?